Küçük kızların oyuncak bebekleriyle sanki kendi bebekleriymiş gibi oynaması her zaman gözlenir. Ama çoğu kez çocuk, oyuncak bebeğine canlı ve gerçek bir bebek, bir arkadaş ve bir dost gibi tutkuyla bağlanır, onu hayatının bir parçası yapar. Onu sadece yanında taşımaz, devamlı aklındadır. Güne onunla başlar ve başka bir şey yapması istenirse onu isteksizce bırakır.
Çocuklukta duyulan bu istekler, kadınlığa kadar devam eder. Önce gebelikte bebeği karnında büyürken ardından da doğurduğunda bebeğine duyduğu yoğun sevgiye katkıda bulunur. Uzunca bir süre ertelenen bu çok önemli arzunun doyumu öfkesini azaltır ve çocuğunu sevme yetisini arttırır. Bununda ötesinde bebeğin çaresizliği ve annesinin bakımına çok ihtiyaç duyması, annenin bebeğini diğer insanlardan daha fazla sevmesine yol açar. Böylelikle artık annenin tüm sevgisinin ve yapıcı eğilimlerinin bir odağı vardır. Bildiğimiz gibi bazı anneler bu ilişkiyi kendi arzuları için kullanırlar, mesela sahip olma istekleri ve birisinin kendilerine bağımlı olmasından aldıkları tatmin gibi. Böyle anneler çocuklarının hep yanlarında olmalarını ister ve büyümelerinden ve kendi bireyselliklerinin olmasından nefret ederler. Diğerlerinde çocuğun çaresizliği, bir çok kaynaktan türeyen ve şimdi eski özlemlerin doyumu olan bebekle ilişkilendirilebilen onarma arzusunun tümünü gün yüzüne çıkarır. Annesine kendisini sevebilme zevkini tattıran bebeğe karşı duyulan memnuniyet bu duyguları arttırır ve anne için en önemli şeyin bebeğin iyiliği olmasına yol açar. Annenin memnuniyeti bebeğin mutluluğuyla bağlantılı hale gelir.
Gebelik döneminde fiziksel değişimlerle birlikte psikolojik değişimler de yaşanmaktadır.
Birçok hamile kadının yaşadığı psikolojik değişiklikler, aynı zamanda yoğun bir stresin oluşumuna da neden olur. Kişiden kişiye farklılık gösteren bu dönemdeki psikolojik durum, bazen tedavi gerektirebilecek seviyeye ulaşır.
Bazı gebeler bu dönemi keyifli geçirirken bazıları da stresli bir dönem olarak geçirebilir. İstenen bir gebelikte, mutluluk ve doyum duygusu yaşanır. Bazen de gebelik kadınlarda, kendine güven, kendini gerçekleştirme, seçkinlik duygusu da verebilir.
Bazı kadınlar için; mutluluk, olgunluk, olarak algılanabilen hamilelik, bazı kadınlar için; endişe, kaygılı bekleyiş, olarak yaşanabilir.
Küçük yaşta ve isteği dışında gebe kalmış olmak, eşin olmaması, maddi ve sosyal yetersizlik gebenin ruhsal durumunu bozan faktörlerdir. Vücudunda meydana gelen değişiklikler ve bu değişikliklere adaptasyon sorunu, doğacak olan bebeğin normal olup olmadığı kaygısı, doğumun ağrılı bir olay olarak algılanması, doğum sonrası bebek bakımının zor olacağı düşüncesi yaşanan stresi artıran nedenleridir.
Anne adayının daha önce geçirdiği depresyon gibi psikiyatrik hastalığı var ise,hamilelik dönemi boyunca dikkatle izlenmesi gerekir.
Hamilelikteki her ay, kendine özgü psikolojik kaygılar ve beklentiler doğurur. Hamile kadın özellikle ilk ayda psikolojik ve fizyolojik değişiklikler yaşar. Bu dönemde yorgunluk, bulantı ve kusma gibi fizyolojik belirtiler ortaya çıkar. Ayrıca kadının ailesi ile ilişkisi, iş durumu, hamileliğin yaratacağı beklenti ve stresler, sürecin nasıl yaşanacağını etkiler.
Eğer kusma, kişinin normal yaşantısını devam ettirmesini engelleyecek düzeyde ise, kadına psikolojik destek, hatta ilaç desteği gerekir. Ayrıca bu dönemde yapılacak, gevşeme çalışmaları da faydalıdır.
Hamileliğin üçüncü ayında, doğacak bebek, annenin bütün vücut sistemlerini etkiler. Bu dönemde doğuma ait beklentiler ön plana çıkar. Doğum korkusu yaşayan kadınların kendini kontrol edememe, beden ve duygusal denetimle ilgili kaygıları olur. Bu nedenle eğer böyle bir durum var ise, anne adayının psikolojik açıdan yakın takibi ve desteklenmesi zorunludur.
Hamileliğin son dönemlerinde doğum ve bebeğin sağlığına ait kaygılarla oluşacak yaşam değişikliklere ve bunlara uyum ön plana çıkmaktadır.
Hamilelikte çok mühim olan bir konu da, kadının bu değişiklikleri yaşarken eşin tutumu ve yaşanılan çevredir. Eş, gebede oluşan değişimlerden birinci derecede etkilenmektedir. Kadının kendi durumuna adapte olmaya çalıştığı durumlarda, eş ihmal edildiğini düşünmektedir. Burada eşin verdiği destek ve güven, kadının bu durumdan rahatça çıkmasına ve güven bulmasına yardımcı olmaktadır. Eşin psikolojik yapısı bu destekleri vermeye yeterli değilse, kadının yaşayacağı yük daha ağırlaşmaktadır. Bu durumda her ne olursa olsun, baba adayının da hamileliğin ilk dönemlerinde beraber değerlendirilmesi ve oluşacak değişimler konusunda bilinçlendirilmesi ve yardımcı olması sağlanmalıdır. Bilgilendirici ve destek verici kişi olan doktor, hamile kadında oluşacak değişimler ve sorunlar karşısında paylaşımcı durarak, kişinin doğuma ait kaygı ve olumsuz beklentilerini düzenlemeye yardımcı olabilir.
Anneliğe kendini hazır hissetmeyen kadınlar, çevrelerinden yardım yada destek alamadıkları taktirde, kendilerini büyük bir baskı altında hissedebiliyorlar.
Bazen de yeni doğan bebeğin bakımı nedeniyle aşırı uykusuzluk yada yorgunluk çeken kadınlar stresli bir ruh hali içine girebiliyor. Daha önce yaşamış olduğu hamileliğinin ardından depresyona girmiş yada geçmişinde bir takım psikolojik sorunlar yaşamış kadınlar ise hamilelik sonrası depresyona daha yatkın görülüyor. Anneliği henüz yeni tatmış olmasın rağmen bu güzel duygunun tadını çıkaramadan depresyona giren kadınların çoğunda aşağıdaki ortak noktalar gözlemleniyor:
Bebeğe karşı ilgisizlik
İştah kaybı
Gerginlik
Konsantrasyon bozukluğu
Sürekli ağlama
Bebeğin bakımının dışındaki zamanlarda çekilen uykusuzluk
Çevredeki olaylara karşı tepkisizlik
Sürekli yorgunluk
Cinsel isteksizlik
Ruh durumu neden değişiyor?
Hamileliği sona eren çoğu kadın, bu tip depresif belirtileri doğumun hemen sonrasındaki kısa zaman diliminde yaşasa da; bazı annelerin haftalarca bu ruh halinden çıkamadığı durumlarda gözleniyor. Uzmanlar, doğumun ardından içine girdiği değişik ruh halinin farkına varan kadınların, bu durumun uzun zaman sürmesi halinde hemen doktorlarına başvurmalarını öneriyor.
Doktorlar çoğu durumda, yeni doğan bebeğini emzirdiği için anneye ilaç tedavisi uygulamaktan yana değiller. Bu nedenle depresyona yol açan faktörlerin belirlenip ortadan kaldırılması tercih ediliyor. Öncelikle, annenin uyku saatlerin düzene koyması isteniyor. Eğer başka çocuğu yoksa, bebeği uyuduğu saatlerde annenin de dinlenmesi tavsiye ediliyor. Ayrıca bebekle aynı odada uyumak anneyi rahatsız ediyorsa bebeğin mutlaka başka bir odaya taşınması mümkün olabilir.
Eğer bebek geceleri sık sık uyanıyorsa annenin eşiyle bir nöbetleşme sistemi uygulaması da bazen önerilen çözümlerin başında geliyor. Annenin kendini yalnız hissetmemesi ve zorlanmaması için ailesinden yada etrafında yardım isteyebileceği kişilerden destek alması önerilen diğer noktalar arasında. Sürekli evde kapalı kalması nedeniyle strese giren annenin etrafında bebeğini bırakabileceği kişilerin olması depresif davranışlar sergilemesini önleyebiliyor. Depresyonun nedenleri ne kadar çabuk ortadan kaldırılırsa anneyle bebeğin iletişimi de o kadar hızlı gelişiyor.
Yapılan araştırmalara göre, doğum sonrası depresyon yaşayan annelerin bebekleri de ilerde depresyon belirtileri gösterebiliyor.